YÖNETEBİLMEK
Yönetemediğimiz her şey bizi yönetir. Ya yönetirsiniz ya da yönetilirsiniz, arası yoktur. Acı olanı, yönettiğini sanıp savrularak yönetilmektir. Bu zelil duruma düşmemek için bağımsız ve adil olması yanında, konusunda uzman… tarih, psikoloji ve sosyolojiyi de iyi bilmesi gerekir. Adil olması, bağımsız olmasının bir sonucudur. Bağımsızlığının desteklediği kamu bilinciyle kamu vicdanı, adaleti getirir. Keşke yönetenler, öz eğitimi gereği analiz yapabilen; insan-doğa eksenli düşünürler olabilseydi!..
Adil olursa… bireysel değil, genel menfaati amaçlayan; kolaylaştırıcı sistemleri getirir. Bireysel menfaati gözetirse, zaten bağımsız değildir ve ilk anda konforu artsa da tarih önünde, –yönettiğini sanan– yönetilen zelillerden olmaya namzettir. Oysa genel menfaati gözetseydi, ilk anda değil ama uzun vadede kendisi de dahil… Herkesin lehine eşel bir yükselme olacaktı. Bunu evrensel matematik ve iktisat bilimleri söylüyor. Ayrıca tarih önünde de saygıyla anılacaktı.
Kişisel becerisi ve yeteneği olmadan, bir kişi veya grubun etkisiyle o makama getirildiyse, yine bağımsız değildir. Belli bir zümrenin konforunu amaçladığı için de… yine yönettiğine inanan ama aslında savrularak yönetilen biri olarak, tarihin karanlığına
gömülecektir.
Bunların yanında, iyi bir yöneticinin yakın çevresini iyi seçmesi gerekir. Bu seçiminde, tabii ki adil olmalıdır. Ama tarihte, iyi niyetli olmasına rağmen… yakın çevresini iyi seçemeyip göremediği için –farkında olamadan– onlar tarafından yönetilerek, savrulan örnekler de çoktur. En başta tarih olmak üzere… psikoloji, davranış bilimleri, sosyoloji hatta felsefe bilse; yakın çevresinin tuzağına düşmemesi yanında… dünya platformunda, ülke menfaatlerini de gereği gibi korur. Tarih bilgisinin getirdiği berigörüsü, ona en az 4-5 hamle sonrasını isabet ettiren öngörü kazandırması yanında, zamanı da başarıyla yönettirip asıl ve yedek planlamalarını yaptırır.
Yönetebilmek için bunlar da yetmez. Koordinasyonu kolaylaştıran ve sorumlulukların adil dağıtıldığı, hantal olmayan organizasyon yanında… kendisinin de bağımsız olarak denetlenebildiği, sistemleri oluşturması gerekir. Burada, vücudumuz iyi bir örnektir: Vücudu beyin yönetir. Ama damarlarımızdaki beyaz kan hücreleri, beyin de dahil her organı, devamlı iç denetlemelerden geçirir. Vücudumuzun korunması, kanserleşmemesi ve bağışıklığımız için terslikleri, amino asitlerle yok eder.
Yapıyı taşıyan mesnetler, ağırlığı optimum olarak dağıtır ve basınç gerilmelerini, malzeme yapısına uygun olarak düşürür. Yorulma azalacağı için de yapının ömrü uzar. Aynı şekilde bilime uygun olarak, organizasyon ömrünün uzun ve sağlıklı olması için de… özellikle Cumhuriyet’in ışığında, sorumlulukların orantılı dağıtılması gerekir.
Farkındalığı gitmiş, zamanı yönetemeyen bir iş insanını aşağıdaki dizelerde anlatmaya çalıştım:
YİRMİ BEŞİNCİ SAAT
“Gün, niye yirmi beş saat değil!” diyor, iş insanı;
Kendine-ailesine zehir ediyor, yaşamı…
Köşenin mendilci kızı şimdi sildi, gözyaşını;
Bugüne kadar hiç sordun mu, derdini-dermanını?
***
Pür-telaş çıkarken gördün mü, sabah papatyasını?
Gece dönerken atladın; yaprak kapanışlarını…
Hasret bıraktın, sıcak temasını ve bakışını;
“Size çalıştım!” dedin; sarmadın, onulmaz yaşları!
***
Soluk al, soluk aldır; kaldır, o hep meşgul kafanı;
Uyandır, dumura uğramış farkındalıklarını…
Gördüğün ilk soru işaretine, takılıp-kalma;
Sistemi çöz ve hain tuzaklarına hiç kapılma…
***
Yirmi beşinci saat; sonu olmasın, ailenin;
Kıymetini bil, birlikte yaşanan saniyelerin…
Malıyla sahibini kullanan, yüksek sermayenin;
Dişlerine taktırma, toplumsal değerlerimizi
Ve hiç sonlandırma, Cumhuriyet bekçilerimizi…
Hasan Er